11 Ağustos 2011 Perşembe

Herkes gider mi?



Cem Adrian sesiyle  daha doğrusu sesleriyle duruşuyla mimikleriyle ve bi çok şeyiyle bana her zaman farklı biri olarak gelmiştir. Her şarkısının yeri gerçekten ayrıdır.. Hele ki bu şarkı öylesine videolara bakarkan karşıma çıkmış ve merhem gibi gelmiştir.. Aylin Aslımla işi tamamen bitirmişler sadece gözlerini kapatıp dinlemek düşer dinleyicilerine... Helal ikinize de.. Bana gelicek olursak yazıcak bişey bulamıyorum..  aslına bakıcak olursak ne yazıcak halim var nede hatırlıycak.. Artık sadece dinlemeyi tercih ediyorum. Buyrun bakalım belki sizde artık sadece dinlemeyi tercih edenlerdensinizdir..

4 Temmuz 2011 Pazartesi

Şebeklik harikası vol1


Güzelleş beeee oğlummmm şimdilik ölümüne kadar hayattasın. :))))

2 Temmuz 2011 Cumartesi

Baş Örtüsüyle GURUR DUYUYORUM !

Dünya çapında düzenlenen yarışmalarda 1. gelen güzelleri tebrik etmek ve başarısını simgelemek adına güzel taçları hediye ediyorlar da, biz sıradan bayanlar başörtümüzü başımızın tacı yapıyoruz diye neden kınanıyoruz, neden dışlanıyoruz, neden garip bakışları üzerimizde toplandığını görüyoruz?
Başımın tacıyla beni yani, bir insanı bağdaştıramayanlar var. Oysa ben de onlardan biriyim. Ben de bir insanım. Sanırım bunu bilmeyenler çoğunlukta. İnsan olduğumu sonradan fark eden biriyle ilgili bir anımı paylaşayım sizlerle: Bir gün başörtüm boynumdan kaymış ve hafif bir şekilde boynumun görünmesine sebep olmuş. Bunun üzerine arkadaşım şaşkınlıkla: “Aaa!! Senin de tenin diğerleri gibi… ” Ne yani ben başım örtülü diye diğer insanlar gibi bir tene sahip değil miyim? Ben insan değil miyim?
Ben de rahatça okumak istiyorum mesela. Neden başı kapalı okumak isteyen biz bayanlar bu isteğimizi dile getirince susturuluyoruz? O susturanların  başları açıkmış diye, biz hiç onları yargıladık mı? Biz başımızı açıp da okullarımıza giriyoruz. Onlara tesettürü empoze etmeye çalıştığımız bir zaman oldu mu? O zaman başörtü yasağı kalkar gibi olduğunda, okulların bir kısmına başörtülü girmek serbestleşince bize tahammül edemeyen bir grup insan neden başörtülülerin, başı örtülü olmayanlara baskı yapacağını söyledi? Asıl baskı gören bizler değil miyiz? Sen başörtülü müsün? O zaman sosyal bir insan olamazsın. Okuyup kendini geliştiremezsin, spor yapamazsın, modern giyinemezsin, evden çıkamazsın, tatil yapamazsın vs…
Ne demek modern giyinemezsin? Başörtülü olduğum için benim modern giyinmeye hakkım yok mu? Moda genel olarak başörtüsüz bayanlara hitaben yapılıyor gibi görünüyor. Değil… Bizim de giyim tarzımızı yansıtan firmalar ve onların da koleksiyonları var. Gayet de modern çizgilere sahipler. Öyleyse neden modern giyinme özgürlüğümüzü kısıtlayalım? Neden belirli kalıplarda sınırlı kalalım?
Tatil yapmamız da yadırganır oldu son zamanlarda. Herkes bikini giymek zorunda değil. O halde neden ben haşama giyip de denize girmeye kalktığımda gözler benim üzerime çevriliyor. Onların yaptığını ben de yapmak istiyorum, hepsi bu. Çok mu şey istiyorum sizce? Yüzmek sadece tesettürsüz insanların hakkı mı?
Ve spor… Örneğin; neden ben bungee jumping yapamıyorum? Etrafımda çok fazla imkan var. Tamam, kabul bungee jumping abartı. Peki ya fitness merkezleri? Neden öcüymüşüz gibi bakıyorlar oraya girdiğimizde… Hadi bu da abartı. Peki ya yürüyüş? Özellikle Ankara’da yürüyüş yolları çok fazla var. Neden orda yürüyen tesettürlü bayanlara “senin yürümeye hakkın yok, sağlıklı yaaşamaya hakkın yok, o zaman niçin sen yürüyorsun?” düşüncesiyle bir bakış atıyorlar?Mahalle baskısı dedikleri o şeyi biz yapmıyoruz, bize yapıyorlar.


Son olarak evet, başörtüm başımın tacı… Onunla gurur duyuyorum. Ama başımın tacı olan başörtümü yadırgayanlar olduğu müddetçe sanırım duyduğum gururu benimle aynı fikirde olan insanlar dışında kimseyle paylaşamayacağım.



Zeynep Ürküt

1 Temmuz 2011 Cuma

Kendine iyi bak

Hani en yakın arkadaşının sözlerini kaldıramayıp küstüğün, hocaya kızıp dersten kaldığın, annene darılıp aç yattığın akşamlar gibi. 
Aylarını, günlerini, saatlerini birlikte geçirdiğin insan sanki o değilmiş;
kızdırdığında gönlünü almak için her türlü yüzsüzlüğü şımarıklığı yaptığın, kavga ettiğinizde kaybetme korkusuyla zorla sarılıp seni affetmesi için yalvardığın, hasta olduğunda o iğrenç ıhlmuru içirebilmek için bin türlü laf yediğin, hassas günlerinde seni ittiğinde, sırnaşıp kendini sevdirmeye çalıştığın insan o değilmiş gibi.
İşte şimdi sondasın ve  sona gelindiğinde, gururuna yenileceksin.
Kalbin öyle çok kırılacak ki, yaptıklarının, ya da daha kötüsü; yapmadıklarının mantıklı olduğuna kendini inandıracaksın. "Gitmek istiyorsa gider, kimseyi zorla tutacak değilim. O kadar düşmedim." sığınağın olacak. Tüm yetişkin insanlar gibi sen de başın dik, seni bırakmaması için ayaklarına kapanmadan, ‘gururundan ödün vermeden’ terk edileceksin. ”Belki de gitmemeliydim.. ” kuşkusunu bütün hücrelerinden süpüreceksin. Sen bir yetişkinsin. Birlikteliğiniz boyunca yaptığın tüm çocuklukları, arsızlıkları, şımarıklıkları yetişemeyeceğin yerlere kaldıracaksın. Yapman gerekenleri yapamayacak, yapmaman gerektiğini düşündüğün saçmalıklara boyun eğeceksin. 
O, kapıdan çıkarken,  o konuşmayı kaparken veya o son bakışı atarken sen farkında bile olmayacaksın ama hayatının en aptalca, en ‘çocukça’ cümlesini kuracaksın, yüzünü bile çevirmeden.

”Kendine iyi bak.”

-‘Kendine iyi bak’ mı?..

Ve yıllar sonra..

…Ve yıllar sonra, elinde hissedebileceğin tek bir duygu kırıntısı bile kalmadığında keşkelere sığınacaksın.
”Keşke öyle demeseydim, keşke vurmasaydım, keşke aşırı tepki göstermeseydim, keşke ağladığında arkamı dönmeseydim, keşke sosa salça koysaydım, keşke koltuğun yerini değiştirmeseydim…
O zaman beni hala seviyor olurdu.”
Lakin an gelecek, pişmanlığın da dibine vuracaksın. Yapıcı keşkelerin tükenecek, son bir keşkeyle bakışacaksın.
”Zaten ilk ayrılıktan sonra barışmamız hataydı. Onu asla affetmemeliydim!”
-Ne saçmalıyorsun.
”Hiçbir şey yoluna girmeyecekti, belliydi. Boşu boşuna uzattık yıllarca. Eğer tekrar barışmasaydık bunları yaşamayacaktım, ben böyle kahrolmayacaktım.”
-Kendini kandırıyorsun.
”Hem o zamanlar o kadar da çok sevmiyordum onu. Daha fazla alışmadan, hazır ayrılmışken, geri dönmeseydik…”
-Sen inandın mı bu söylediğine?
”Sıkıştım kaldım. Ne önümü görebiliyorum, ne geriye dönebiliyorum. Bu ne demek biliyor musun. Canım çok acıyor! Ben, kayboldum.”
-Sen çok mutluydun. Herkesten daha çok.
”Acıyor diyorum! Kayboldum! Keşke o gün orada olmasaydım. Keşke yüzüne o kadar uzun bakmasaydım. Keşke kafamı çevirseydim. Keşke yürümeye devam etseydim. Keşke koşsaydım, arkama bile bakmasaydım! Keşke o otobüsten inmeseydim. Keşke, hiç tanışmamış ols—”
-Sustun?
”Keşke yanımda olsaydı.”



mayonezi severim

AZ

diyebilirsin ki, bir insanı, fotoğraflarından ve hakkındaki haberlerden ne kadar tanıyabilirsin? haklısın. belki de çok az… o zaman şöyle demeliyim : seni az tanıyorum… Az… sen de fark ettin mi? az dediğin, küçücük bir kelime. sadece a ve z. sadece iki harf. ama aralarında koca bir alfabe var. o alfabeyle yazılmış onbinlerce kelime ve yüzbinlerce cümle var. sana söylemek isteyip de yazamadığım sözler bile o iki harfin arasında. biri başlangıç, diğeri son. ama sanki birbirleri için yaratılmışlar. yan yana gelip de birlikte okunmak için. aralarındaki her harfi teker teker aşıp birbirlerine kavuşmuş gibiler. senin ve benim gibi…Bu yüzden, belki de, az çoktan fazladır. belki de az, hayat ve ölüm kadardır! belki de, seni az tanıyorum, demek, seni kendimden çok biliyorum, demektir. bilmesem de, öğrenmek için her şeyi yaparım, demektir. belki de az, her şey demektir. ve belki de benim sana söyleyebileceğim tek şeydir…

EA


HAKAN GÜNDAY

25 Haziran 2011 Cumartesi

Tek Kişilik Huzur..

Hani olur ya ağlayasın vardır dolusundur ama sebep bulamazsın patlamaya,için içine sığmaz da susarsın sadece sonra nereye dalsa, dolar gözlerin..  Heh evet işte tam ordayım şuanda. Aslında tek istediğim şuan yaşadıklarım bitsin. Sıfırdan başlıyım yada birileri bi alet icad etsin düşündüklerimi beynimden atıyım unutym, hatta en baştan başlıyım hayata. Olmaz mı? Ama dur ya herşeyi unutmym şuanda kazandığım tecrübelerim olsun yanımda bi kere kimselere güvenmiyim o zaman daha güçlü olurum. Bir insan kimselere güvenmezse hayal kırıklıklarıyla dolu bir hayat geçirmez bence. Hatta hayal de kurmıyım çünkü hayal kurarken kaptırıyomuşum ben. Olmadık yere kocaman pembe bi dünya kuruyorum kendime. İçinde neler neler oluyo o dünyanın.. Sevgiler saf yaşanıyo bildiğin peri masalını günümüze uyarlıyorum bide onlara inanıyorum..  :) Ah sena ah.  Şimdi bunları yazarken aklıma geldide biara bi hayalim vardı  “unutmaya mecbur tutulan”.Tek bir andan oluşuyordu o güne kavuşabilceğime inanırdım.. Bembeyaz bir ev ahşap tabi içide dışıda beyaz. Yerleri basınca gıcır gıcır eden tahtalar.. Sonra camın önünde ince uzun dikdörtgen bi masa masanın üzerindede bilgisayarım malum mimar olmuşum projelerimde var.. Kar yağıyo dışarda elimde kahvem dışarıyı izliyorum sokak lambasının sarı ışığı bembeyaz karları sarı rengine bürümüş, içimde uzun zamandır hayalini kurduğum huzur var sonra beyaz pufidik terliklerim beyaz pijamalarımda var telefonuma gelen bi mesajla seviniveriyorum.. İtalyaya gidip geliyorum.. Yok yok, hayal kurmamaya çalışmamam için bi alet icad edilmesi gerekmiyomuş şuan anladım. Üst üste gelen hayal kırıklıkları zaten bi daha insanın hayatına “hayal” kelimesini bile sokmuyormuş.. Şimdi tek istediğim beyaz karlı sokaklar beyaz pijamalar değil. Simsiyah bir gece birde deniz. Oturduğum banktan dalgalarını savuran denizi TEK başıma dinlemek. Kimsecikler olmasın ne beni merak eden nede merakta bıraktığım için endişelendiğim. He tamam kabul yoldan geçen arabalar olabilir ve onların birinden ince saz sesleri ağzıma takılsın kendi kendime söyliyim ne eşlik edicek birim olsun nede söylerken düşüncek birim. Hayat iki kişilikken değil de o ikinci kişiden nefret etmeye başladığın anda başlarmış. Sevgi ve nefret birbirine çok yakınmış. Sevgiye inanmadığın zamanlar nefretide bilemezmiş insan. Teşekkürler sevgili bana sevgiyide nefretide öğrettin.  Şimdi öğrendiklerim bana yeter. Artık zaman tek kişilik hayatlardan zevk almaya başlama zamanıdır ..

23 Haziran 2011